🦜 Ahmet Zeki Okçuoğlu / @okcuoglu_ahmet
@nitter.poast.org.okcuoglu.ahmet@rss-parrot.net
I'm an automated parrot! I relay a website's RSS feed to the Fediverse. Every time a new post appears in the feed, I toot about it. Follow me to get all new posts in your Mastodon timeline!
Brought to you by the RSS Parrot.
---
Twitter feed for: @okcuoglu_ahmet. Generated by nitter.poast.org
Your feed and you don't want it here? Just
e-mail the birb.
İran için de yolun sonu göründü…
İran’da teokratik rejimi, tıpkı daha önce Irak ve Suriye’de Baas rejimleri gibi, sonunun yaklaştığını görse de direnmeye ve bu yıkım sürecini uzatmakta kararlı görünüyor. Diğerleri gibi, meşruiyetini yitirmiş, halkın önemli kesimlerinin desteğini kaybetmiş, uluslararası yaptırmalarla kuşatılmış ve içeriden ekonomik, siyasi ve sosyal krizlerle sarsılan bu rejim, ayakta kalmak için şiddet dışında bir seçenek sahip bulunmuyor. Başta Kürtler olmak üzere kadınların, etnik ve dini azınlıkların, yoksulların, gençlerin her gün biraz daha bastırıldığı bu ortamda, teokratik rejim, ayakta kalmak için ne kadar direnmeye çalışırsa çalışsın, varlığını uzun bir süre daha sürdürme şansına artık sahip değil.
İsrail ve Amerika’nın son hamlesinden sonra Bağımsız Birleşik Kürdistan mesajı daha da kuvvet kazandı.
İran’daki çöküş süreci yalnızca bu ülkeyi değil, bölgenin genel jeopolitiğini dönüştürme potansiyeline sahip. İran, Kürdistan’nın dört parçasını aynı anda etkileyen merkezi bir konumada bulunuyor. Doğu Kürdistan’da yıllardır bastırılan Kürt milli hareketi, artık sadece yeraltında değil, açık bir şekilde taleplerini ifade edebilme serbestisine kavuşuyor.
İran’da bu gelişme sadece bu coğrafyada değil, Kürdistan’nın tüm parçalarını kapsayan bir ‘jeopolitik eşik’ manasına gelmektedir.
Dış ve giderek iç dinamiklerin de devreye girmesi ile, pek de uzak olmayan bir gelecekte İran’ın yaşayacağı rejim değişikliği ya da çöküş, Bağımsız Birleşik Kürdistan fikrini, bir ideal olmaktan çıkarıp jeopolitik bir gerçekliğe dönüştürecektir.
Tarihin bu istikamet değiştiren akışı karşısında sadece Türkiye’nin değil, onun vesayeti altındaki bazı Kürt aktörlerin ciddi şekilde düşünmeleri gereken dersler var.
Türkiye devleti, Kürdistan davasını bastırarak değil, tanıyarak ve çözüm yolları geliştirerek aşabileceğini artık idrak etmek zorundadır. Aksi hâlde İran’ın bugünkü görüntüsü, birkaç yıl sonra Türkiye için de muhtemel bir tabloya dönüşecektir. Kendi Kürdistan realitesini tanımayan bir Türkiye’nin akıbeti Irak, Suriye ve İran’dan farklı olmayacaktır.
Öte yandan Kürt hareketleri de artık eski reflekslerle hareket edemezler. Ne sadece İran’ın çökmesini beklemekle yetinilebilir ne de Türkiye ya da başka aktörlerle kurulan bağımlı ilişkilerle yol alınabilir. Bugün Kürtlerin öncelikle her parçada kendi içlerindeki milli demokratik birliklerini kurmaları, ortak bir gelecek vizyonu geliştirmeleri, bu vizyonu dış aktörlere omuz omuza vererek meşrulaştırmaları gerekir.
Zaman biz Kürtlerin lehine işliyor…
Yine de unutmamak gerekir ki tarih sürprizlerle doludur. Tarihin akışını doğru okumayan halklar bakımından fırsatların felaketlere dönüştüğü vakidir.
İran rejiminin sonu yaklaşırken, bu süreci sadece bir devletin çöküşü olarak değil, bölgesel bir dönüşüm anı olarak değerlendirmek gerekir. Biz Kürtler açısından bu dönüşüm; sadece bağımsızlık değil, daha adil, daha demokratik, daha özgür bir gelecek kurma şansını da sunuyor.
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Irak ve Suriye den sonra nihayet İran’da yaşanan gelişmeler. Türkiye’yi bir yol ayırımına getirdi. Ya bu yeni dönemin ruhunu kavrayarak nihayet barışçıl bir şekilde Kürdistan’nın kuruluş sürecine dahil olacak, ya da diğerleri gibi, geleneksel inkar ve bastırma siyasetinin onu da bir çöküşe sürüklemesine hep birlikte şahitlik edeceğiz.
22 Haziran 2025
https://nitter.poast.org/okcuoglu_ahmet/status/1937064591915110475#m
Published: June 23, 2025 08:26
İran için de yolun sonu göründü…
İran’da teokratik rejimi, tıpkı daha önce Irak ve Suriye’de Baas rejimleri gibi, sonunun yaklaştığını görse de direnmeye ve bu yıkım sürecini uzatmakta kararlı görünüyor. Diğerleri gibi, meşruiyetini yitirmiş, halkın…
Demokrasi retoriği ile Kürt kimliğinin tasfiyesi
1999’da Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinden sonra Apocu doktrin, bu işle görevli Türk akademisyenler tarafından siyasi ve ideolojik olarak yeniden kurgulandı: kavramların manası tersyüz edildi; ‘demokrasi’ ve ‘barış’ savaşın yeni enstrümanları hâline getirildi. Hedef değişmemişti: Kürt halkının devlet fikrini yok etmek, millet bilincini unutturmak ve bu sayede Kürt kimliğini sessizce tasfiye etmek.
Apoculuğun ‘demokrasi’ retoriği üç temel amaca hizmet ediyor:
Kürtlerin zihninden millet fikrini silmek…
Devlet talebini lüzumsuz ve geçersiz göstermek…
Kürt kimliğini, kollektif varoluştan kopararak, bireysel ve kültürel bir zeminde yeniden tarif etmek…
Türk istihbarat teşkilatı MİT tarafından kurgulanan ve Öcalan adına piyasaya sürülen ‘demokratik ulus’ doktrini, Kürtleri millet olmaktan çıkarıp kimliksiz bir kalabalığa dönüştürmenin ideolojik zeminidir. Bu modelde Kürtlerin kolektif kimliği reddedilir; bireysel ve folklorik bir kimliğe hapsedilir.
Kürt, artık bir milletin mensubu değil; ‘gönüllü birliktelik içinde’ eriyen, geçmişiyle bağı olmayan köksüz bir fertten ibarettir. Tarihi hafıza, ortak dil, siyasi hedef: birer birer benliğinden sökülüp alınır.
Bir başka ifade ile ‘demokratik ulus,’ Kürt millî hafızasının mezar taşıdır.
Apoizm, millet-devleti Kürtlerin nazarında şeytanlaştırır; yerine önerdiği ‘demokratik konfederalizm’ise bir tür siyasi yok oluştur.
‘Öz yönetim,’ Kürtlerin devlet talebini geçersizleştiren ideolojik bir tuzaktan ibarettir.
Meclisler, komünler ve halk iradesi gibi içi boş kelimelerle süslenen bu yapıların zeminde demokrasi yoktur; yukarıda ise sadece Önderlik vardır. Önderlik Abdullah Öcalan’ı aşan bir kurumsal kimliği ifade ediyor.
Apocu doktrin, sadece devleti red etmekle kalmaz; devlet isteme iradesini de yok eder; Kürtlerin siyasi gelecek tahayyülünü imha eder; onyıllaca Kürtleri peşinden koşturduğu bağımsızlık idealini onlardan geri alır ve ellerine, bu saatten sonra hiçbir şekilde onlara kayda değer bir fayda sağlamayacak olan ‘yerel yönetim’ romantizmini tutuşturur.
Kürt milli şuurunun yok etmek için kurgulanan apocu doktrinde kadına özel bir rol verilmiştir:
Görünüşte özgürleştirici, hakikatte ise Kürt kimliğinin çözülmesini hızlandırırıcı bir rol…
Geleneksel Kürt toplumunda kadın, dili, kültürü ve kimliği taşıyan temel aktördür.
Apocu doktrin Kürt kadınının bu misyonunu tersine çevirir.
Kürt Kadını artık kimlik taşıyıcısı değil, kimliksizleştirmenin aracıdır. Kadın Meclisleri ve savunma birimleri vasıtası ile ailesinden koparılır, toplumundan soyutlanır ve ‘özgürleşme’ adına milli kimliğe karşı konumlandırılır.
Apocu doktrin, kadın özgürlüğü adına Kürt kadınını milli kimliğine sırt çevirmeye teşvik eder.
‘Özgür kadın’ retoriği ile kimliksizleştirilen Kürt kadını, bir kimliksizleştirme aracına dönüştürülür.
21 Haziran 2025
https://nitter.poast.org/okcuoglu_ahmet/status/1936400591984427461#m
Published: June 21, 2025 12:27
Demokrasi retoriği ile Kürt kimliğinin tasfiyesi
1999’da Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinden sonra Apocu doktrin, bu işle görevli Türk akademisyenler tarafından siyasi ve ideolojik olarak yeniden kurgulandı: kavramların manası tersyüz edildi;…
Bir milleti bir kişi üzerinden teslim alma stratejisi…
Tarih gösteriyor ki, milletlerin kolektif kaderini bir kişinin iradesine bağlamak, o milleti özgürleştirmekten çok onu bir başka şekilde köleleştirmektedir.
Bir halkın siyasi ve sosyal varlığının bir figür üzerinden temsil edilmesi, ardından bu temsilin bir araç olarak kullanılarak o halkın denetim altına alınması, bir teslim alma stratejisidir.
Teslim alma süreci ana hatları ile şu çekilde gelişir…
Bir kişi, halkın sözcüsü olarak öne sürülür. O halkın acılarını dillendirir… umutları dile getirir… kayıp bir tarihin izini sürer.
Bu temsil başlangıçta bir boşluğu doldurur: ezilen halkın görünmezliğine bir cevap, haksızlığa bir isyandır. Ancak zamanla temsil edilen halk silinir; yalnızca temsilci kalır. Eleştiri susturulur, alternatif görüşler dışlanır. Halkın kaderi, o kişinin varlığına ve yönelişlerine bağlı hale gelir. Bu noktada halk, kendi adına konuşanı değil, kendi adına hükmedeni izlemeye başlar.
Bu kişi zamanla bir liderden fazlası olur: kurtarıcıya, rehbere, nihayetinde bir tür ‘dünyevi tanrı’ya dönüşür: sözleri kutsallaştırılır, geçmişi efsaneleştirilir.
Ve böylece halkın hafızası onun üzerinden yeniden inşa edilir. O halkın artık liderin varlığından önce bir tarihi yoktur, ondan sonra bir gelecek de yoktur.
O andan itibaren lider, yalnızca bir kişi olmaktan çıkar; milletin kendisi olur. Bu dönüşüm, dış güçler ya da içteki iktidar odakları için eşsiz bir fırsattır. Artık o halkı teslim almak için kitlelere hitap etmeye gerek kalmaz. O kişi üzerindeki denetim, milyonlar üzerindeki denetim manasına gelir.
Bu mekanizma, modern kolonyalizmin en ince araçlarından biridir. Artık tankla, tüfekle değil; temsille, medya ile teslim alınıyor halklar.
Bir kişinin halkın bütün tarihi varoluşunu temsil etmesine izin verildiğinde, o kişi üzerinden yürütülen her müdahale meşruiyet kazanır. “O böyle diyorsa mutlaka bir bildiği vardır” cümlesi ile bir milletin karakteri, talepleri ve hafızası yeniden şekillendirilir.
Kimi zaman bu temsilci figür bilinçli olarak yaratılır; kimi zaman o figürün kendisi bu rolü benimser. Her iki durumda da sonuç aynıdır: halk, kendisi olmaktan çıkar, 'birinin halkı' hâline gelir.
Çare…
Bu teslimiyet zinciri ancak kolektif aklın ve yatay siyasi organizasyonun güçlendirilmesiyle kırılabilir.
Bir kişi değil, prensipler esas olmalı.
Bir kurtarıcı değil, ortak söz hakim olmalı.
Halk kendi içinden onlarca lider çıkarabildiği zaman, hiçbir figür o halkın temsil tekeli haline gelemez, getirilemez.
Tarih, bir milleti bir kişi üzerinden teslim alma stratejisine defalarca şahit olmuştur.
Bu stratejiyi bertaraf etmenin yolu, yeni bir lider çıkarmak değildir; bunun yolu, liderliğin kutsallığını sorgulamak ve çoğulcu iradeyi tesis etmektir.
Gerçek özgürlük, bir figürün peşinden gitmekle değil; hiçbir figürün mutlak hakim olmadığı bir kolektif aklın inşa edilmesi ile elde edilir.
19 Haziran 2025
https://nitter.poast.org/okcuoglu_ahmet/status/1935600494136734169#m
Published: June 19, 2025 07:28
Bir milleti bir kişi üzerinden teslim alma stratejisi…
Tarih gösteriyor ki, milletlerin kolektif kaderini bir kişinin iradesine bağlamak, o milleti özgürleştirmekten çok onu bir başka şekilde köleleştirmektedir.
Bir halkın siyasi ve sosyal varlığının…
İsrail ve Amerika Orta Doğu tarihinin istikametini değiştiriyorlar.
https://nitter.poast.org/okcuoglu_ahmet/status/1935435399259713639#m
Published: June 18, 2025 20:32
İsrail ve Amerika Orta Doğu tarihinin istikametini değiştiriyorlar.
Soru:
Sizce Selahattin Demirtaş‘in yaptığı açıklama kendi hür iradesi ile mi yoksa tc miti tarafından tehdit ile mi yapmış?
Cevap:
Kanaatimce ikisi de. Selahattin ilk defa söylemiyor bu sözleri, dışarda da benzeri şeyler söyledi. Şimdi canını kurtarmaya çalışıyor. Tükürdüğünü yalatıyorlar Selahattin’e
Selahattin bir dava adamı değil, kişiliğinde mevcut bazı müspet sayılabilecek özeliklere sahip olmasına rağmen, boyunu aşan şeylere kalkışınca onları da kaybetti. Siyaseten Selahattin bir hiçtir artık. Tayyip Selahattin’i postaya çevirdi. Kavala ise hala direniyor.
https://nitter.poast.org/okcuoglu_ahmet/status/1935293284982632650#m
Published: June 18, 2025 11:07
Soru:
Sizce Selahattin Demirtaş‘in yaptığı açıklama kendi hür iradesi ile mi yoksa tc miti tarafından tehdit ile mi yapmış?
Cevap:
Kanaatimce ikisi de. Selahattin ilk defa söylemiyor bu sözleri, dışarda da benzeri şeyler söyledi. Şimdi canını kurtarmaya…
Birleşik Kürdistan haritada değilse, hayalinizde kurun. Bu hayal sadece harita çizmekle değil, zihinsel ve kurumsal birleşmeyle gerçekleşir.
https://nitter.poast.org/okcuoglu_ahmet/status/1934622873315926308#m
Published: June 16, 2025 14:43
Birleşik Kürdistan haritada değilse, hayalinizde kurun. Bu hayal sadece harita çizmekle değil, zihinsel ve kurumsal birleşmeyle gerçekleşir.
Kürtlerin Bağımsızlık Bilincinin Çöküşü…
Biz Kürtler, tarihin en sert dişlileri arasında öğütüldük. Son olarak Birinci Dünya Savaşından sonra coğrafyamız üzerinde kurulan Türk, Arap ve Fars devletlerin şiddetine maruz kaldık; öte yandan sömürgeci güçlerin çıkar savaşlarında yalnız bırakıldık, kullanıldık, terk edildik. Buna rağmen, nüfus olarak ayakta kaldık. Dağılmadık, yok olmadık, kendimize benzer kalabildik. Fakat asıl trajedi, demografiyi korumamıza rağmen biz Kürtler davamızı kaybettik: Bağımsız Kürdistan davası.
Bir halkın maddi varlıkları elinden alınabilir, köyleri yakılabilir, dili yasaklanabilir. Ama eğer hayal kurma kudreti elinden alınırsa; artık yalnızca yönetilen, yönlendirilen, razı gelen bir kalabalığa dönüşür. Biz Kürtler, son yüz yıl içinde bağımsızlık için önümüze çıkan fırsatları ya heba ettik ya da bizden olmayan akıllara emanet ettik. Lakin bu bile telafi edilebilirdi. Asıl yıkım, yaşadığımız bu kayıplardan sonra hayal kurmayı bırakmamızdır.
Bağımsızlık, bir harita değil, önce bir bilinçtir. Özgür yaşamak istemek, bunu hak ettiğine inanmak ve buna dair bir toplumsal irade geliştirmek…
Oysa bugün Kürtler arasında, düşmanlarımızın önümüze koyduğu seçenekleri ‘realite’ diye bize yutturan bir akıl düzeni hâkim. “Kendi içimizde bile bir olamıyoruz,” diyerek halkın iradesine değil, bize dayatılan organizasyonların tahakkümüne razı olan bir bilinç. “Devlet kurmak na mümkün,” diyerek statükoya entegre olmaktan başka bir çaremizin kalmadığını bize empoze etmek isteyen bir teslimiyet hali.
Oysa bu halk, tarih boyunca yalnızca dağlarda saklanarak değil, hayal ederek de ayakta kaldı.
Ehmedê Xanî’nin hayalinde bağımsızlık vardı; Şeyh Ubeydullah’ın, Qazî Muhammed’in‘de…
Bağımsızlık fikrinin çöküşü, yalnızca siyasi bir zayıflık değil; aynı zamanda kültürel, entelektüel ve ruhsal bir zaafiyetin neticesidir. Bugün birçok Kürt, kendi topraklarında misafir olarak görüyor, taleplerini düşmanının izin verdiği sınırlar içinde tespit ediyor. Talebin sınırı, düşmanın hoşgörüsü kadar. Kürt halkı, düşmanının ona biçtiği role razı gelen bir bilinç seviyesine mahkum edilmiş halde… Silah değil, zihinsel teslimiyet kazandı bu savaşı.
Ama bu son değil…
Hiçbir halk, ebediyen razı kalarak var olamaz. Hafıza uyanır, söz yeniden kurulur, tarih bir yerden çağırır…
O çağrıya kulak verecek olanlar, ‘mümkün değil’ deneni yeniden hayal etme cesaretini gösterenlerdir. Bugün ihtiyacımız olan şey yeni bir silah değil; Ehmedê Xanî‘nin hayalini yeniden kurabilecek berrak bir akıldır.
Özgürlük, ancak ona inananlar sayesinde mümkündür.
Bağımsızlık hayali unutulmuş değil, bastırılmıştır. Onu tekrar hatırlamak, hatırlatmak ve organize etmek, bizlerin hem borcu hem mesuliyetidir.
16 Haziran 2025
https://nitter.poast.org/okcuoglu_ahmet/status/1934535331786739799#m
Published: June 16, 2025 08:55
Kürtlerin Bağımsızlık Bilincinin Çöküşü…
Biz Kürtler, tarihin en sert dişlileri arasında öğütüldük. Son olarak Birinci Dünya Savaşından sonra coğrafyamız üzerinde kurulan Türk, Arap ve Fars devletlerin şiddetine maruz kaldık; öte yandan sömürgeci güçlerin…
İSRAİL-İRAN SAVAŞINDA KÜRDLER NE BEKLİYOR? https://www.youtube.com/live/l43uztGmwVo?si=G1I8Bjp9ncCYGcU_ @YouTube aracılığıyla
https://nitter.poast.org/okcuoglu_ahmet/status/1934265891761299832#m
Published: June 15, 2025 15:05
İSRAİL-İRAN SAVAŞINDA KÜRDLER NE BEKLİYOR? youtube.com/live/l43uztGmwVo… @YouTube aracılığıyla
Türk PKK’sinden Kurtulmak, Kürt PKK’sine Kavuşmak…
PKK’nin tarihini hâlâ Abdullah Öcalan üzerinden okumakta ısrar edenler, ya bu halkın aklı ile alay ediyor ya da bu yapının suç ortaklığını sürdürüyorlar. Evet, PKK Kürt tarihinin en büyük silahlı kalkışmasıdır. Ama, daha önce de söylediğim gibi, onu bir adamın gölgesine sıkıştırmak, o tarihin kolektif ruhuna ihanettir.
Benim Türk PKK’si dediğim şey, bizzat Türk Gladiosu’nun Öcalan eliyle şekillendirdiği bir yapının ismidir. Bu yapı, emir-komuta zincirini Türk devletine bağlayan; örgütün tepesinden ideolojisine, infazlarından söylemine kadar her şeyi ile onun tarafından kontrol edilen bir aparattan ibarettir.
Kürt PKK’si dediğim ise bu yapının peşinden sürüklediği, kandırdığı, kullandığı milyonlarca Kürt’tür.
Bütün mesele bu iki yapının birbirinden kopabilmesidir.
Öcalan’ın 1999’da Türkiye’ye kendi rızasıyla getirilmesi bu ayrışma için ilk fırsattı. Ama çoğu insan o gün Öcalan’ın dönüşünü bir 'ihanet' olarak değil, hala 'taktik' olarak okumayı tercih etti. Oysa Öcalan, kendisini Kenya'dan Türkiye'ye getiren uçağa bindirildiği an, gerçek kimliğini açıklamıştı.
Ne var ki şartlar o gün bu kopuşu gerçekleştirmeye elverişli değildi.
Bugün tablo çok daha net. Devlet Bahçeli gibi ömrü Kürt düşmanlığıyla geçmiş bir figürle, Abdullah Öcalan’ın aynı masada buluşmuş olmaları, ibretliktir. Bahçeli ile Öcalan’ın birlikte yürüttükleri, çözüm değil, Kürtleri ve onlara ait ne varsa çürüme süreci, Türk PKK’si ile Kürt PKK’si arasındaki ikinci ve tarihi kopuşun zeminini hazırlıyor.
Bu kez sadece devlet değil, dünya da değişti. Rojava’daki gelişmeler, Amerika’nın pozisyonu, Kürdistan realitesinin ütün netliği ile tezahürü, artık Kürt PKK’sinin tarih sahnesine çıkması için şartları ziyadesi ile sunuyor.
Ayrışma çoktan Rojava’da başladı. ABD’nin öncülüğünde kurulan YPG, PKK’nin klasik hiyerarşisine darbe vurdu. Zamanla bu yapı kendi yolunu çizdi, çizecek. Bunu ister istemez Kuzey Kürdistan'da ve diasporada gelişmeler takip edecek.
Bugün hala 'Öcalan’sız çözüm olmaz' diyenler ya gerçeği göremiyor ya da Türk PKK’sinin bekçiliğini yapıyor.
Hakiki çözüm oysa, Öcalan ile değil, ondan kurtulmakla başlayacak. Öcalan bu halkın öncüsü değil, zinciridir. Her gün biraz daha tesiri azalıyor, itibarı eriyor, kurduğu korku düzeni çatırdıyor.
Türk PKK’si zayıfladıkça, onun güdümündeki Kürt kitlesi de kendi bağımsız yolunu arıyor. Bu kopuşun katalizörü ise bizzat Türk devletinin Kürdistan politikası olacak. Baskı ve zorun, Öcalan’ı değil; Öcalan’ın gölgesinden çıkmak isteyenleri güçlendirdiği bir merhaleye giriyoruz.
PKK’nin çözülüşü bir son değil, bir doğum olabilir. Ama bu yeni doğum, silahı değil sözü, itaati değil katılımı, ideolojik ezberleri değil halkın gerçek ihtiyaçlarını esas almalı. Yeni bir Kürt siyaseti; sadece politik değil, ahlaki ve stratejik bir esas üzerinde inşa edilmelidir artık.
Bu yeniden inşa süreci, Türk PKK’sinin mezarının kazılmasına, Kürt PKK’sinin doğumuna şahitlik edecektir.
14 Haziran 2025
https://nitter.poast.org/okcuoglu_ahmet/status/1933831208355442854#m
Published: June 14, 2025 10:17
Türk PKK’sinden Kurtulmak, Kürt PKK’sine Kavuşmak…
PKK’nin tarihini hâlâ Abdullah Öcalan üzerinden okumakta ısrar edenler, ya bu halkın aklı ile alay ediyor ya da bu yapının suç ortaklığını sürdürüyorlar. Evet, PKK Kürt tarihinin en büyük silahlı…
Rojev #77 Ahmet Zeki Okçuoğlu, Hailo Berto ve Mem Husedin ile Büyük İsra... https://www.youtube.com/live/0B-gBeQoE6s?si=L0QkjQqFWsPkgjUX @YouTube aracılığıyla
https://nitter.poast.org/okcuoglu_ahmet/status/1933772369866129551#m
Published: June 14, 2025 06:23
Rojev #77 Ahmet Zeki Okçuoğlu, Hailo Berto ve Mem Husedin ile Büyük İsra... youtube.com/live/0B-gBeQoE6s… @YouTube aracılığıyla